Uygar Batı Doğu'yu Yener

-
Aa
+
a
a
a

Radikal / 8 Ekim 2001 Daily Telegraph

Batılılar yüz yüze, şeref kurallarını da gözeterek savaşır. Doğulularda ise düşmanı alt etmenin en iyi yolları hainlik, hile, şaşırtma ve pusudur Başkan Bush'un sözünü ettiği terörizme karşı savaş başladı. Bu savaşın ilanıyla başlaması arasındaki zaman aralığının kısalığı çok çarpıcı. Körfez Savaşı'na hazırlanmak altı ay sürmüştü. Oysa katliam günü 11 Eylül'de ilan edilen bu savaş, 27 gün sonra tam anlamıyla başlatıldı. Yine aynı aşamalardan geçildi üstelik; bir ittifak kuruldu, diplomatik cephede hazırlanıldı, yığınaklar yapıldı. Sert olduğu kadar hızlı vurmak, bu savaşın bilinçli bir tercihe ve iyi bir sebebe dayalı bir niteliği olabilir. Sert ve hızlı bir cevap, muhtemelen İslam zihniyeti üzerinde daha büyük bir etki bırakacaktır. İslam'ın askeri taktikleri geleneksel olarak şaşırtmaca saldırılarına meyilli olmuştur. Ancak aşırı güç kullanımı bu askeri geleneğe terstir. Bu iki taktiğin Amerika'nın bugünkü düşmanını dize getirmek için kaynaştırıldığı ve bu düşmanın dize getirileceği kesin. Harvard Üniversitesi'nin siyaset bilimi profesörlerinden Samuel Huntington, Soğuk Savaş sonrası kaleme aldığı ünlü makalesinde, gelecekteki çatışmalara ilişkin görüşlerini özetlemişti. Bush'un 'Yeni Dünya Düzeni'ne karşı çıkan Huntington, insanoğlunun şiddet güdülerinden kurtulamadığında ısrar ederek, şiddetin kültürler arasında, özellikle de Batı'nın liberal ve seküler kültürü ile İslam'ın dini kültürü arasında çatışma şeklini alacağını savunmuştu. Huntington'ın 'medeniyetler çatışması' tezi bazıları tarafından ciddiye alınmadıysa da, uzun süre tartışıldı. Fakat 11 Eylül'den bu yana epeyce ciddiye alınıyor. Huntington'ın görüşünde eksik bulmaya kalksaydım, bu Batı-İslam çatışmasının önemli bir bileşeni olduğunu düşündüğüm, iki kültürün savaş tekniklerinin birbirinden son derece farklı olmasını Huntington'ın tartışmaması olurdu. Batılılar yüz yüze, karşı karşıya, taraflardan biri teslim oluncaya kadar savaşır. Mümkün olabildiğince zalim silahlar seçerler ve bunları şiddetle kullanırlar, ama Batılı olmayanlara garip gelecek şeref kurallarını da gözetirler. Doğulular ise tersine, bir oyun olarak gördükleri ve alaya aldıkları meydan savaşından kaçınırlar, onlara göre düşmanı alt etmenin en iyi yolu pusu kurmak, şaşırtmak, hainlik ve hiledir. Geleneksel olarak Batı'ya düşman olmuş Afganları, Arapları, Çeçenleri ya da İslam'ı benimsemiş başka milletlerin sinsi ve hilekâr olarak niteleyip aynı kalıptan çıktıklarını söylemek istemiyorum. Derdim askeri göstergelere bakarak İslam'ı da bir şablona oturtmak değil. Savaşma tarzındaki değişiklikler, askeri tarih gerçeğine dayalı. Batı'nın savaş geleneğinin kökleri, Yunan şehir devletlerinin küçük siyasi birimlerinin kesin olarak belirlenmiş sınırlarını savunmak için verdiği çarpışmalara kadar uzanır. Bu şehir devletlerinin dışındaki dünya büyük askeri güçlerle, fakat göçebe olan ve baskın, ani saldırı yöntemini benimsemiş güçlerle doludur. Bu güçler, at sırtında büyük bir manevra kabiliyeti elde ederek, yerleşik halkların neredeyse direnemeyeceği bir savaş tarzı geliştirmişlerdir.

Araplar Muhammed'den önce atlı baskıncılardı. Muhammed'in dini İslam, baskıncı Arapları korkunç bir güce sahip istilacılar olmaya teşvik etti. Bizans ve Pers imparatorluklarına son verip Asya, Afrika ve Avrupa'da büyük topraklar ele geçirdiler. Çinliler, Batı Avrupalılar gibi tarihsel olarak yerleşik halklarsa göçebeleri alt etmelerine yarayacak askeri metotları ancak yavaş yavaş öğrenmişlerdir. Bunlar da Yunan medeniyetinin savaş yöntemidir, hepsinden de önemlisi eğitim ve disiplindir. Göçebe savaş tarzının son taşıyıcısı olan Türkler, 17. yüzyıla dek Avrupa sınırlarından çekilmedi. Ancak bundan sonra Batı'nın askeri gücü kontrolsüz bir biçimde gelişti, İslam devletleri birbiri peşi sıra yenildiler, son olarak da 1918'de en sonuncuları ve en büyükleri olan Osmanlı İmparatorluğu çöktü. 1918'den sonra Batı dünyasının askeri gücü rakipsiz kaldı. Ancak Doğu geleneği kaybolmadı. Çeşitli biçimlerde varlığını sürdürdü, özellikle de Vietnam Savaşı sırasında Vietkong'un ABD'ye karşı uyguladığı vur kaç taktiklerinde. 11 Eylül 2001'de ise kesinlikle geleneksel biçiminde dönüşüne tanık olduk bu taktiklerin. Çöl baskıncısı ataları gibi birden boşlukta beliriveren Araplar, ani ve korkutucu bir saldırıyla Batı'nın gücünü kalbinden vurdular ve dehşetli bir hasar verdiler. Başkan Bush dün ulusuna ve Batı dünyasına hitap ettiği konuşmasında, Batı'nın geleneklerine uygun bir cevap vermeyi taahhüt etti. 'Başarıların sürekli bir birikimi'nin söz konusu olacağı konusunda uyardı. Şaşırtmanın ve heyecan uyandırmanın zıddı olan süreklilik Batı'nın savaş tarzıdır. Doğu'nun savaş tarzını ve retoriğini derinden yaralayacak güçtedir. Doğulu savaşçılar, bugünün teröristleri pusuların ve baskınların düşmanlarını zayıflatmasını umar, böylece daha sonraki aşamalarda zafer kazanmayı düşünürler. Ama Batılılar bütün güçlerini ileri sürerek kitlesel bir karşılık vermeleri gerektiğini, baskıncılar yok olana ya da maruz kaldıkları şiddet onları hareketsizliğe sürükleyene dek saldırılarını sürdürmeleri gerektiğini acı deneyimleriyle öğrenmişlerdir.

Afganistan'a yönelik saldırılarla ilgili ilk haberler, İslamcı saldırganlığa karşı Batı'nın sınanmış bir cevap verdiğini gösteriyor. Bu bir Haçlı seferi değil, Haçlı seferleri zaman ve mekân bakımından sınırlı bir döneme, Hıristiyanlık'la İslam'ın çekiştiği döneme tekabül eder. Bu savaş, yerleşik, yaratıcı, üretken Batılılar ile yağmacı, yıkıcı Doğulular arasındaki çok çok daha eski bir çatışmanın uzantısıdır. Çölün ve boş arazilerin insanlarının, ekip biçen, üreten insanlarla aynı medeniyet seviyesinde olduğunu iddia etmenin faydası yoktur. Öyle değillerdir. Batı'ya her zaman bir şeyler kapmaya müsait olgun bir dünya gözüyle bakmışlardır. Batı çirkinleştiğinde, daha iyi silahlar, daha üstün taktikler ve stratejilerle karşı saldırıda bulunduğunda, Doğu bunu taklit etmek yerine, öfkesini yeni baskınlar ve ani saldırılarla ifade etmek yoluna gitmiştir. 11 Eylül bir savaş ilanıdır. 7 Ekim ise bir karşı saldırı ilanı. Karşı saldırı galip gelecektir.